5 Ağustos 2011 Cuma

Geçmişimin kahramanı bir "ben" kaldım geriye...


        Derdin, derdimdi. Dermanını herkes tek cümlede der giderdi. Çünkü benimle hiç kimse dışındakiler tek kelime ederdi. Ne de olsa “ayrılık” benim için harcanabilecek tek sözel değerdi. O da ölümle eş değerdi. Zaten fazla sözün üstü kalır, harf başına kulağımdan bahşiş yakalayan aklım, çoluğunun çocuğunun son rızkını da düşüncelere yatırırdı. Kiloyla kötülediğim yaşanmışlıklarım, kilo aldırırdı acılarıma. Derin bir devlet sancısıydı aslında, vücut soğukluğumda yapılan demokratik seçimlerimin başarısızlığı ve keşkelerin ağırlığıyla boynu bükülen umutlarımın titremesi.

Kusurların kusurlarımdı. Ne yedirdiysem karşımdakine duygularıma dair, ellerimde kalan onların tek nefesle kulaklarımdan kalbime kustuklarıydı. Ama kimse kusuruna baktırmadı, hep sakladı... Kendini peşin satıp, kusuru bende taksitle bulan tüketiciler, hayatıma misafir gelenler, umduklarını değil, burnumdan getirdikleriyle yetinmek zorunda kaldı. Beni her kadehte şerefine ayakta tutan ardı ve ne yazık ki damlaya damlaya ar namüsait kaldı.


        Aslında senliğim benliğimdi. Fakat herkes beni “sen” diye ezmedi, ezenin sebebini sorana sadece “ben” dedi. Her nefeste, geçmişe akan hayallerimi yiyenler, zannettiklerimle beslenip, her durakta üstüme binecek yeni birine yer açtılar. Kimsenin değeri, kim sorusunun manasında kaybolmaya kimileri tarafından desteklenerek servis edildi. Dün bugüne, güzel zamanlar kötülerine, giriş gelişmeye, oda sonucuna gebe kaldı. İşte bu babasız doğumlarda sancılarım sanaydı. Buzdolabı gibi çalışan göğüs kafesimin içinde saklananlar, belki bir gün kullanılırım diye bekleyenlerdi.  Düşüncelerimi düşünürken, düş kırıklarımı aldırmak için duygularımı düşürdüğüm berber koltuklarında, mezarcım kanayan sadakatimi kan taşlarıyla gömmek zorunda kaldı.

Yaşadıkların yaşadıklarımdı... Her yaş günümde yaşlanan yaşım, dertlenen başım vardı. Ağlayan yüreğimden gelen bulutların etkisiyle gözlerimden yaşlar akardı. Yaşken eğilen, sonra kurutulup

yenilen yerli fikirlerim, hiç tanışamadığım yabancı fikirler kadar değerli olamadı. Bu arada herkes uyurken ben en uyanıktım. Olanı, biteni ve bitireni gördüm. Pikselleri bozuktu anlayamadım fakat, şifre kutularından akıyordu. Baktım olmuyor bende uyuya kaldım.  ...  Artik uyar gezerim. Eski-di’li zamanları sadece rüya kadar yorumlayanlardanım. Artik olduğum noktada yeşerip, rüzgar nerden eserse o tarafa kokumu salarım.
  

     Eeey, eğrisi bana doğru ben! Öldüğün günü hatırla. Eskici hafızana sattığın leşlerinin ahlarla dolu kokusunu ve yediğin lokmanın toprak olduğunu unutma. Yeni günlerle sevişirken, her noktasında maziyi gündem et ki mazeret üretme. Sen seni bil, gerisini kimseye bildirme. Nede olsa bir gün, zahmet edipte zahmetime değinmeyenler, değdikleri her noktada değişimi fark edecekler.  Nede olsa insanlar beni bile benden ayırdılar diye sevinecekler. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginiz alakanız ve özellikle yorumunuz için çok teşekkürler...